Perihan`IN sayfasI
İYİ Eğlenceler
PERİHANIN SAYFASI
Yasama Dair - 12
Genç bir kadın...can dündar
la flos chamomillae
Kadınlar yüzleriyle barışıktı eskiden... Bir ağacın yaşı, nasıl gövdesinde gizlediği çizgilerden okunursa bir kadının hayatı da yüz hatlarında ele verirdi kendini...
Her biri; insan suretinden bir papirüse döşenmiş elyazmalarıydı o kırışıklıkların; engin tecrübelerin alametiydi.
Gün geldi, uzun yaşama sevdasına kapıldı insanoğlu...
Gençliğe tapındıkça yaşadığını yalanlamanın derdine düştü.
Madem ki o hatlardı yaşını ele veren; o hattı müdafaa etmenin âlemi yoktu.
Çehreler önce yoğun pudra taarruzuyla maskelendi; yetmeyince genç kalma hırsının çarmıhına gerildi.
Tecrübe, "kulak ardı" edildi.
Şimdi, "gergin anneler", ağır makyajla yaşlı görünmeye çalışan kızlarının yanında, çizgilerinden arındırılmış anlamsız yüzlerine bakıp yaşlarını tahmin etmemizi ve kendilerini tebrik etmemizi bekliyorlar.
* * *
Leyla Umar'ın yeni çıkan anılar kitabının ("Geriye Yazılar Kaldı", Epsilon) kapağındaki fotoğrafa bakıyorum.
Bu yüzde bir kitaba sığdırılmış bütün anıların, bütün acıların, bütün sevdaların izi var.
Alnını, gözlerinin kenarını, dudaklarının çeperini çevreleyen her çizgi, "Bak ne çok şey yaşadım" diye bağırıyor gururla...
Ve gözler cümleyi tamamlıyor:
"...ama hâlâ dimdik ayaktayım".
Kapağı çevirip sayfalara daldığınızda onun neden "kırışıklıklarıyla barışık" yaşadığını anlıyorsunuz.
Çünkü o, genç göstermesini, kulağının ardına gizlediği çizgiye değil, hayatın inadına izlediği çizgiye borçlu...
Nikâh günü tek başına ağlayan gelin fotoğrafını nasıl çektirdiğini anlatırken de, doğuracağı gece kocasından yediği dayaktan bahsederken de, eşinin ihanetini anımsarken de en ufak bir ağıt yakma ya da pişmanlık izi yok satırlarında...
Tersine "Yine olsa yine yaşardım" meydan okuması var.
* * *
Bir uçak yolculuğu süresinde okuyup bitirdiğim bu kitap, hayatının hiçbir döneminde muhabirlik heyecanını yitirmemiş 76 yaşında bir gazetecinin meslek dersleriyle dolu...
Ama ondan da önemli hayat dersleri var:
Yıl 1976...
Umar, eşi roman yazabilsin diye kendini paralıyor. Onun gazete yazılarını daktilo ediyor. Rahat çalışsın diye işini bırakıp onunla Amerika'ya göçüyor.
Bir gün evde yalnızken telefon çalıyor.
Arayan bir kadın...
"Kocanızla birbirimize âşık olduk, bundan böyle birlikte yaşayacağız" diyor.
Sonra telefonu kocasına veriyor. Kocası durumu teyit ediyor. "...hem de inanmamasına içerleyerek..."
Yüz gerdirme operasyonlarına servet yatıran kadınlar bu durumda ne yapardı bilmiyorum.
Leyla Umar, kıymetli yüzüklerini satıyor. Onların parasıyla dünya turu bileti alıyor, Güney Amerika'dan Japonya'ya, oradan Hindistan ve İran'a uzanan bir yolculuğa çıkıyor.
Üstelik gittiği her ülkenin başbakanıyla röportajlar yapıp gazeteciliğe ve para kazanmaya devam ederek...
* * *
İnsan, şişirilen kaslar, silinen kırışıklıklarla genç kalmaz.
Gençlik, göğüs gerdirmek değil, ihanetlere göğüs gerebilmektir;
yaşadığıyla övünebilmek, değişimi göze alabilmek, her an başını alıp gidebilmek, hayata sil baştan başlayabilmektir.
Bunu anlayanlar, yüzündeki çizgilerle yaşlanır, ama ihtiyarlamazlar.
Sevgiyle esen kalın...
Silikonlu kemik torbası zulmü
Dün hatırlarsanız gerçek güzellik nedir diye sormuş idim, Dove'un yeni kampanyasına istinaden..
Bugünkü güzellik anlayışı için "kadınlara verilmiş modern çağ cezası" demiş idim..
Hangi suçun cezası olarak peki? Özgürleşmesinin cezası olarak..
Madem bin yılların değer yargılarına karşı çıktın, madem dedin ben yarım değil tam akıllıyım, madem dedin ben erkeklerle eşitim, e işin kötüsü de öyle olduğunu da kanıtladın, e o zaman nasıl vuracağız seni? Nasıl yok edeceğiz kendine güvenini? Nasıl bitireceğiz seni?
Sana ha bire "yeterince güzel değilsin" baskısı uygulayarak..
Nedir bugünkü güzellik anlayışı?
Aklı başında sağlıklı bir kadının sahip olması imkansız bir takım ölçüler..
Daracık kalçalar, iri ve dimdik memeler, geniş omuzlar, incecik bacaklar, incecik kollar, çökük yanaklar..
Üstelik acayip de bir paradoks barındırıyor.. Hem bir kemik torbası olmanı istiyor hem de kemik torbalarında olamayacak dik ve iri memeler istiyor..
Hem zapzayıf olasın istiyor hem de geniş omuzların olsun istiyor.. Hem kadınsı ol istiyor hem de deve gibi boyun olsun istiyor.
Üç beş tane de çıkıyor ortaya bu boyu devrilesicesilerden, tamam! "Aha" oluyormuş işte denilerek biz iştahı yerinde, anası Akdenizli, babası Akdenizli, anneannesi Akdenizli, babaannesi Akdenizli, büyük anneannesi Akdenizli, büyük babaannesi Akdenizli ne kadar tip varsa hepimizin dünyasını karartılıyor..
Amma abarttı ha demeyin sakın.
Naha istatistikler:
Kadınların sadece %2'si kendini güzel buluyor.
Tüm dünyada 15-17 yaş arasındaki kızların %72'si görünüşlerinden memnun olmadıkları için belirli etkinliklerden kaçınıyor!!!
Tüm dünyada kızların %92'si fiziksel görünüşlerinin en azından bir yönünü değiştirmek istiyorlar.
Kadınların yarısından fazlası günümüzün güzellik idealleri karşısında kendilerini güzel hissetmenin zor olduğuna inanıyor.
(Kaynak: Dove'un "Klişelerin Ötesi" araştırması)
Tekrar ediyorum: Genç kızların YÜZDE 72'si görünüşlerinden memnun olmadıkları için spor, yüzme, güneşlenme, arkadaş toplantılarına gitme, alışveriş gibi bir takım faaliyetlerden kaçınıyor.
Bu ne demek biliyor musunuz? Kabus demek. Dünya nüfusunun yarısına yakını bu sefil güzellik dayatmaları yüzünden mutsuz demek. Mutsuzdan da öte kaçınık, çekinik, asosyal demek..
Cezalandırma işte tam da budur!
Çooook özgürsünüz, tabi tabi bütün kapılar size açık denilip tersten vurmak işte tam da budur!
Milo Venüs'ü böyle miydi? (Bilmeyen internetten "Venus de Milo" veya "Aphrodite of Melos" diyerek arayabilir) Güzellik tanrıçası, yani kainatın EN GÜZELİ sayılan, geniş kalçalı, hafif göbekli, biraz kambur, küçük memeli, yuvarlak omuzlu, kalın bacaklı olarak cisimleştirilmişti zamanında. Yakından baksak Allah bilir selülitleri bile vardır. Yani NORMAL bir kadın o zamanlar EN GÜZEL kadın sayılabiliyordu. Milo Venüs'ü bir 60 boyunda bir kadın olsa o cüsse ile tahmini 56-58 kilo bir şey olurdu. Yani? Yanisi şu: Ona bakıp kendini çok iyi hissedecek (başta bu satırların yazarı) milyarlarca kadın tanıyorum ben..
Ama bugün bize "bakın ve örnek alın, biz artık bunları güzel, seksi ve beğenilesi buluyoruz" denilenler 42 kiloluk silikonlu kemik torbaları!!! Bakıp bakıp mutsuz olalım diye nerede hastalıklı yaratık varsa hepsini başımıza manken, oyunca, rol modeli, güzellik bir şeysi yaptılar..
Ve sonra da utanmadan soruyorlar: "Siz kadınlar neden bu kadar sinirli, anlaşılmaz, tatminsiz ve mutsuzsunuz?"
Ebeninki yüzünden şekerim.. Ebenin şeyk it ap'ı yüzünden..
Tuğçe Baran-Vatan Gazetesi Yazarı
Saniyedir bu sayfadasınız... |